

Sinan Sertel'in anısına
Şeker Sanatevi'nin Minyatür Sanatçılarının Olympos Antik Kenti
için yapılan Minyatür Eserler yer almaktadır,
Sinan Sertel Minyatür Sergisi -
2020
Kentin batısında yer alan nekropol alanı Akçay (Olympos Çayı) ile kuzey
ve güney olmak üzere iki parçaya ayrılmıştır. Güney Nekropol, Akçay (Olympos Çayı)
ile ikiye bölünen kentin güneyinde yer alır.
Günümüzde kullanılan ve mezarların önünde devam eden gezinti yolu muhtemelen
Antik Çağda da benzer biçimde kullanılmıştır. Toplam 354 mezarın tespit edildiği
nekropolün batı kısmındaki mezarlar beşik tonozlu, bitişik
nizamlı ve genellikle iki katlı olarak düzenlenmiştir.
Nekropollere M.S. 1. yüzyıldan itibaren gömü yapılmış ve M.S. 3 yüzyıl içinde de nekropol kullanımı devam etmiştir. Bizans Dönemi Olympos’unda Lykia’nın başka pek çok kentinde olduğu gibi nekropol alanının terk edilmediği gözlemlenir. Bu dönemde nekropol alanı içine konutlar ve kiliseler inşa edilmiştir.
Nekropol Kilisesi olarak adlandırdığımız yapı, Olympos Çayı’nın (Akçay)
ikiye böldüğü antik kentin kuzey batısında, kuzey nekropol girişinin güneyinde yer
almaktadır. Yapının,1969 yılında gerçekleşen sel sonucu orta nef,
apsis ve güney nefi yıkılmıştır. Dolayısıyla kilisenin apsisi, naosu ve güney nefine
dair herhangi bir mimari iz yoktur.
Mimari veri ve kazı buluntularına göre 6. M.S. yüzyıla tarihleyebileceğimiz
yapının, özgün durumunda üç nefli, yan nefleri üzerinde galeri katlarının bulunduğu,
apsisin doğudan bir duvarla çevrelendiği ve batısında
iki bölümlü atriumu olan, sütunlu bir bazilika olduğu söylenebilir. Yapının
kuzeyindeki ek bölüm için kesin bir işlev önerisi getirilmemekle birlikte, kilisenin
inşasından sonra yapılmış olduğu düşünülmektedir.
Yapı, kentin batısında, kuzey ve güney nekropol alanlarının ortasındaki konumundan
dolayı, Olympos’un nekropol kilisesi olduğu varsayılmaktadır.
Kuzey kentin doğu - batı doğrultusunda uzanan ana caddesi üzerinde ve
bu caddeyi başlangıç noktasında güneyde sınırlayan Giriş Kompleksi, birbiri ile organik
ilişkisi bulunan 11 odadan oluşmaktadır. Bu 11 odalı zemin üzerinde
bir kat daha bulunduğu, yapının bazı kısımlarındaki duvar yükseklikleri, kat izleri ve
merdiven basamaklarından anlaşılmaktadır.
Giriş Kompleksi’nin ön plana çıkan en önemli mimari özelliği, kuzey ve güney
cephelerinde yer alan kemerli düzenlemelerdir. Kuzeyde ve cadde cephesinde yer alan
kemerler, olasılıkla cadde ile bağlantılı olan kuzey
giriş koridorunu sınırlamaktadır. Yapının tüm kuzey cephesi boyunca uzanan ve caddeye
beş kemer açıklığı ile bağlanan doğu - batı yönelişli giriş koridoru, aynı zamanda da
dört kemerli kapı açıklığı ile iç mekânlara bağlanmaktadır.
2009 yılında başlanan kazı çalışmalarında elde edilen çeşitli (seramik, maden, cam)
tipteki buluntular ve mimarisine yönelik incelemeler yapının M.S. 5-6. yüzyıllarda
konut ve/veya konaklama, gıda maddesi üretimi
ve ticareti işlevlerinde kullanıldığını göstermiştir. Giriş Kompleksi bu yüzyıllar
içerisinde gerçekleştirilen eklemeler bölüntüler ve kullanım farklılıklarıyla özel bir
plan tipi sergilemeyen, kompleks bir yapı olarak
günümüzde görülen halini almıştır. Antik Olympos’un günlük ve ekonomik yaşantısına
ışık tutması açısından önemli bir yapıdır.
Kuzey Nekropol’u kentin batısından başlayarak Piskoposluk Sarayı’nın batı duvarlarına kadar geçen Kuzey Nekropol Caddesi, M.S. 4. yüzyıldan itibaren konut alanı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Cadde üzerinde çok katlı, büyük avlulu dönemin önde gelen ailelerine ait konutlar bulunur. Bu konutlar Kuzey Nekropol’ün oda mezarları ile içiçe olup, bazı durumlarda mezar odalarının konutların oluşturulmasında kullanıldığı görülmektedir. Bu değişiklik caddenin, özellikle kentin tamamen Hıristiyanlaştığını düşündüğümüz 5. M.S. yüzyıl içerisinde geliştiği ve günümüzdeki halini aldığını düşündürmektedir.
Üçgen alınlıklı, tepe ve köşe akroterli kapağı olan bu lahit Aurelius Artemias ve
ailesine aittir. Yerel kireçtaşından işlenmiştir. Kapağın eğimli yüzeyleri Attik
kapakların taklidi biçiminde balık pulu motifi ile işlenmiştir. Akroterlerde Eroslar,
kısa
yüzlerde Medusa başları bulunur. Mezar sandukasının köşelerine plasterler ve Nike
figürleri yerleştirilmiştir. Teknenin ön ve iki kısa cephesinde girlandlar bulunur.
Tabula ansatanın altına, yanlarına sütunlar işlenmiş
üstü arkadlı ve içi üçgen alınlıklı bir kapı içinde dextrarum iunctio (Tokalaşma)
sahnesi betimlenmiştir. Roma çağında bu motifle evlilik bağı ifade edilmiştir.
Teknenin doğu kısa yüzünde hymationlu, ayakta duran bir erkek figürü ve khiton,
hymationlu kadın figürü bulunur. Kadın Omphale ya da Alkestis olmalıdır. Figürlerin
üst bölümünde girland bulunur. Teknenin diğer
kısa yüzünde, köşede ayakta, khiton ve hymationlu bir kadın ve başında Nemea arslanı
postuyla Herakles vardır. Elinde topuzunu tutar. Artemias ve ailesine ait bu lahit M.S.
2. yüzyılın sonuna (yaklaşık olarak M.S. 180–200
arasına) tarihlenir.
Kentin kuzey yakasında yer alan Roma İmparatorluk Dönemi’ne ait yapı,
pronaosuna ait yıkılmış durumdaki mimari bloklar ve ayakta olan cella ön cephesiyle,
kentteki anıtsal mimari örnekleri arasında önemli bir yere sahiptir.
Cella kapısının önünde yer alan heykel kaidesindeki yazıta göre M.S. 2. yüzyıl, ikinci
yarısına tarihlenir. Yazıttan anlaşıldığı üzere kaide üzerinde İmparator Marcus
Aureius’a ithaf edilmiş bir heykel yer almaktadır.
Kuzey-güney yönünde konumlandırılmış tapınağın cellası önünde görülmekte olan,
yapının ön cephe düzenlemesine ait yapı elemanları incelendiğinde, prostylos planlı,
Ion düzeninde olduğu ve cephesinde dört sütun
yer aldığı anlaşılmaktadır. Günümüze ayakta ulaşabilmiş cella ön cephesinin
dikdörtgen kesme taşlarla pseudo-isodomik teknikte inşa edildiği görülmektedir. Cephede
görülen anıtsal kapısı 4.88 m. yüksekliğindedir.
Kapı lento ve söveleri incelikle işlenmiştir.
Lentosunun köşelerinde yer alan iki adet volütlü konsol dekorasyondaki detayları
fark edebilmek adına önemlidir. Doğu sövenin alt bloğu ve batı sövenin lentoyu
destekleyen üst kesiminde görülen lotus-palmet dizi,
Ion kymationu ve inci dizisi bezemelerinin bu bölümler dışında görülmemesi, yapının
inşasının tam olarak bitirilememiş olduğunu ortaya koyar.
Olympos Episkopeion’u yaklaşık 128x62 m. ölçülerinde dikdörtgen bir
plâna sahip kompleks biçimindedir. Bir çevre duvarı ile sınırlandırılmış episkopeion
kent içerisindeki en büyük boyutlu yapı durumundadır. Episkopeion’un
inşası esnasında Roma Dönemi’ne ait tapınak ve temenos alanı komplekse dâhil edilmiştir.
Dikdörtgen plânlı episkopeion içerisinde transeptli bazilikal plân şemasındaki
Piskoposluk Kilisesi merkezi yapı konumundadır. Kilisenin kuzeyinde üç nefli
vaftizhane, güneyinde dikdörtgen ve üç yapraklı yonca plânlı
ek yapılar yer alır. Kilise, vaftizhane ve ek mekânları kompleksin dini yapılarını
oluşturur. Kompleksin batı bölümünde birbirleriyle organik bağlantı içerisinde
peristyl (sütunlu avlu) ve triclinium (yemek-toplantı
salonu) bulunur. Doğu bölümde ise bir avlu etrafında sıralanmış mekânlardan oluşan
piskopos ikametgâhı yer alır. Episkopeion içerisinde büyük boyutlu bu yapıların
dışında, iki katlı düzenlenmiş oldukları anlaşılan çok
sayıda mekân bulunmaktadır. Bu mekânlar görevli din adamlarının özel yaşam odaları ve
idari işlerin yürütüldüğü birimlerdir. Mimari özellikler ve ele geçen buluntular
yapı kompleksinin M.S. 5.-6. yüzyıllarda kullanıldığını
göstermektedir.
Güney Kent’teki Olympos tiyatrosu, surların güneye dönerek Sepet
Dağı’nın yamaçlarına kıvrıldığı yönde, kentin batı sınırındaki tepenin kuzey yamacında
inşa edilmiştir. Olympos tiyatrosunun, kentin batı nekropolünün başladığı
alanın hemen yanında olması Lykia özelliği olarak düşünülmektedir. Phaselis’te
bulunan ve Olympos tiyatrosunun Tyindaris tarafından Hadrianus’un onuruna inşa
edildiğini konu alan yazıta göre M.S. 2. yüzyılın ilk yarısına
tarihlenen tiyatronun, günümüze ulaşabilmiş bölümlerinde izlenen yoğun tahribat,
kentte yaşanan yıkıcı depremler ve Bizans Dönemi’nde bloklarının yapı malzemesi olarak
kullanılmak üzere kireç ocaklarında eritilmesiyle
ilişkilidir.
Olympos tiyatrosu plan bakımından incelendiğinde, Lykia’daki yarım daire planlı
birkaç tiyatrodan biri olduğu görülür. Bu özelliğiyle Phaselis, Tlos, Ksanthos
tiyatrolarıyla benzer plana sahiptir ve Roma İmparatorluk
Dönemi tiyatrolarının mimari formunda inşa edilmiş olduğu anlaşılır. Bu durum yapı için
önerilen tarihlemeyi destekler. Yarım daire plan şemasında, sekiz krepis sırasına sahip
oluşu, Vitruvius’un önerdiği Roma tiyatrosu
oranlarının kullanılmış olduğunu göstermektedir.
Olympos’u ikiye bölen Olympos Çayı üzerinde kurulu köprünün
ayaklarından biri hemen tümüyle, diğeri temel seviyesinde korunmuştur. Kentin kuzeyi
ile güneyindeki yerleşim alanlarını birbirine bağlayan köprünün, kuzey
ayağındaki kemer kavisi ve kentin içinden geçen çayın iki yakasındaki istinat
duvarlarında görülen, köprü kemerlerinin kara bağlantıları için oluşturulmuş
konsollar, köprünün formuyla ilgili fikir verir. Bu gözlemler
sonucunda köprünün üç gözlü ve balıksırtı biçimli olduğu anlaşılmaktadır.
Köprüdeki onarım izleri iki farklı evreye sahip olduğunu ortaya koyar. İlk olarak
Roma Dönemi’nde inşa edilmiş olan köprü, kentte yaşanan yıkıcı depremlerden biri
tarafından yıkılmış olmalıdır. Bu olay neticesinde
kentin iki yakasının ulaşımı kesilince, olasılıkla erken Hristiyanlık Dönemi’nde hızlı
biçimde tekrar inşa edildiği anlaşılır. Köprü ayağında devşirme kullanılmış çok
sayıdaki Roma Dönemi mimari elemanları bunu açıkça
ifade eder.
Kuzey nekropoldeki bu anıtsal mezar binası Lykiarkh (Lykia Birliği
başkanı) olarak görev yapmış Olymposlu Marcus Aurelius Arkhepolis ve ailesine aittir.
Mezar binası kareye yakın formludur. Orijinalde sahip olduğu tonozunun
büyük bir kısmı çökmüştür. Mezar odasının içinde uzun ve yan duvarları çevreleyen
“U” biçiminde iki basamaklı düzgün kesilmiş, masif taşlarla yapılmış bir podyum
vardır. En üstteki podyum basamağı oturma bankı biçiminde
profillendirilmiştir. Köşelere arslan ayakları işlenmiştir. Podyumun hemen üstünde alt
ve üst kısmı silme profili veren bloklar yapılmıştır. Podyumun üstüne üç lâhit
yerleştirilmiştir.
Girişin sağındaki lahit Prokonnesos (Marmara Adası)’ndan ithal edilmiş yarı mamul
girlandlı lâhittir. Teknenin alt kısmında silme profili yapılmıştır. Uzun yüzde üç
adet, kısa cephelerde birer adet girland, detayları
eklenmeden işlenmiştir. Ön cephenin ortasına tabula ansata işlenmiş, girland
kavislerinin içi olasılıkla rozet motifinin işlenmesi için yuvarlak kabara biçiminde
bırakılmıştır. Girişin sol tarafındaki lahit ise sandık tipindedir.
Mezar binası, yazıtına göre M.S. 3. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenir.
Antimachos ve ailesine ait bu lahit, Lykiarkh Marcus Aurelius
Arkhepolis’in anıtsal mezarı gibi kentin kuzey kısmında yer alır. Altta bir hyposarion
ve üzerinde Lykia tipi adı verilen semerdam biçimli kapağa sahip bir lahitle
oluşturulmuş aile mezarıdır. Hyposorionun aslan ayaklı köşe süslemesine sahip krepisler
üzerine yerleştirilmiş olduğu görülür. Hyposorion üzerindeki lahitin sandukası
kabartmalarla süslenmiştir. Teknenin ön cephesine
ve dar yüzlerine köşe plasterleri işlenmiştir. Kapı dört eşit parçaya bölünmüş ve
üst kısımdaki panellere birer adet rozet motifi, alt panellere kapı tokmağı motifi
yapılmıştır.
Plasterlerin alt kısmına, kantharostan sarmaşık biçiminde çıkan hayat ağacı motifi
işlenmiştir. Hayat ağacı motifi M.Ö.3. binden itibaren kullanılmaya başlamıştır.
Sümerlerde yaşam ve ölüm arasındaki değişmez döngünün
sembolü olarak karşımıza çıkmaktadır. Antimakhos ve ailesine ait lâhitteki hayat ağacı
motifi de ölümle bağlantılı sembollerden biri biçiminde işlenmiş olmalıdır.
Plasterlerin arasındaki Pseudo kapı tasviri, sembolik
olarak yeraltı dünyasına açılan ve Anadolu’da özellikle Roma döneminden itibaren
yaygınlaşan bir betimlemedir. Antimakhos’un lâhdi M.S.2.yüzyılın ortaları ile M.S.2
yüzyılın sonu arasına tarihlenir.
Mozaikli Yapı’da 1992 yılında Antalya Arkeoloji Müzesi tarafından
kazı, temizlik ve düzenleme çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Yapı, kuzey yönde
eksedralı düzenlenmiş orta mekân etrafında simetrik olmayan dikdörtgen planlı
odalardan oluşur. Güneyinde dört yönden portiko ile çevrelenmiş bir atriumu bulunur.
Moloz taş ve kireç harç ile örülen duvarlarda dekoratif tuğla işçilikleri dikkat çeker.
Doğudaki merdiven, kubbeler üzerinde yer alan
ikinci kata çıkmayı sağlar. Kuzey ve güney duvarlar üzerindeki ikinci kat duvarları
kısmen ayaktadır.
Orta mekânda, kubbenin yüksek tutulduğu ve ikinci kata ait bir odanın olmadığı
anlaşılmaktadır. İkinci katın batı ve doğu kanatları, orta mekan apsisi üzerinde yer
alan bir koridorla birbirine bağlanmış olmalıdır.
Birinci kat, taş ve tuğla malzeme ile örülmüş kubbelerle, ikinci kat olasılıkla ahşap
çatı ve kiremitle örtülüdür. Sivil bir konut olarak kullanıldığı anlaşılan yapının
mozaik ve tuğla işçilikleriyle dekoratif yönden
zengin oluşu, kentin ileri gelen ailelerinden birine ait olduğunu göstermektedir...
Kentin içine yerleştiği vadiyi kuzey yönde Omurga Dağının yamaçları sınırlar. Omurga Dağı’nın güney doğusunda yer alan Yolmaca Sırtı’nın uzantısı vadinin deniz kıyısındaki ağzını daraltmaktadır. 48 m. rakımlı bu tepe üzerinde yerleşim devam etmektedir. Tepe üzerinde iki ve üç katlı düzenlenmiş kule tipi konutlardan oluşan sivil dokuya ait mekanlar ve su ihtiyacını karşılamak için bir sarnıç tespit edilmiştir. Mimari veriler tepenin Geç Antik Çağ’da yerleşime açıldığını göstermektedir. Tepe üzerindeki yerleşim, 1854 yılında yaptığı seyahatlerde Olympos’a da uğrayan C. T. Newton tarafından Akropol olarak tanımlanmış ve bu adlandırma ile tanınmıştır.
1990 yılında Antalya Arkeoloji Müzesi Başkanlığında yürütülen
kurtarma kazıları sonucunda, Liman Anıtsal Mezarları adı verilen tonozlu anıt mezarlar
ortaya çıkarılmıştır. M.S. 2. yüzyıla tarihlenen bu mezarlar M.S. 5.
yüzyılda da ikinci kez kullanılmışlardır. Birinci Liman Anıtsal Mezarı, ana kayanın
oyulmasıyla elde edilmiş bir oda içinde yüksek bir podyum üzerine konmuş lahitten
oluşur. Lahdin güneye bakan ön yüzündeki bir bölüm
kırılmıştır. Olasılıkla burada tabula ansata içinde yazıt yer almaktaydı. Liman Anıtsal
Mezarlarının ikincisi de ana kayaya oyularak oluşturulmuş iki katlı mekan içinde yer
almaktadır. Yüzyılın başında yapılan araştırmalarda
tespit edilen ve yayımlanan, ancak bugün kayıp olan lento üzerinde yer alan yazıt
şöyledir:
“Euporistos oğlu Aurelius Zosimos, yapısını kendisi, annesi, karısı çocukları,
torunları ve dayısı Eudemos için yaptırdı”...
Olympos’ta yer alan iki hamamdan, boyutları bakımından büyük olması
nedeniyle “Büyük Hamam” olarak da adlandırılan yapının, ele geçmiş olan bir yazıt
ışığında, Vespasianus Döneminde, yaklaşık olarak M.S.70 yıllarında yapılmış
olduğu anlaşılmaktadır (Caesar Vespasianus Augustus, yerin ve denizin efendisi, kendi
legat ve propraetoru Gnaius Auidus’un öngörüsü aracılığıyla bu hamamı temelinden inşa
ettirdi). Yapının frigidarium, tepidarium ve
caldarium bölümleri ayaktadır. Bu bölümlerdeki mimari incelendiğinde anıtsal
boyutlarda olduğu anlaşılmaktadır.
Hamam yapıları, Roma İmparatorluk Dönemi’nde, İmparatorluk propagandasını yürütmek
amaçlı M.S. 1. yüzyıldan itibaren, yıkanma dışında, aynı zamanda kent sosyal ve
kültürel yaşamının önemli bir unsuru olarak tüm
imparatorluk kentlerinde inşa edilmiştir. Bir Roma yurttaşının öğleden sonrasının
büyük kısmını hamamda geçirdiği, siyasi lobi faaliyetlerinin hamamlardaki rutin
buluşmalarda gerçekleştirildiği, çocuk ve gençlerin beden
eğitimi faaliyetlerinin hamamlarda yer alan palaestralarda yürütüldüğü
düşünülecek olursa, hamamın kent yaşamındaki ve aynı zamanda imar faaliyetleri
içerisindeki yeri daha net anlaşılabilir.
Duvarları büyük oranda günümüze ulaşmış yamuk dörtgen bir alanın
güney bölümünde, üç nefli bir bazilika yer almaktadır. Narteksi ve atriumu olmayan
kilisenin batı cephesinde, güney nefe açılan bir kapı açıklığı görülmektedir.
Naos, stylobat üzerine yerleştirilmiş, sekizer sütundan oluşan iki sütun dizisi ile
üç nefe ayrılmıştır. Orta nefin doğusunda içten ve dıştan yarım daire formunda, kemerli
dört pencere açıklığına sahip bir apsis yer
almaktadır.
Bazilikanın kuzeyinde kareye yakın dikdörtgen planlı, doğusunda apsisli bir ek mekan
bulunur. Apsis duvarı ile yamuk dikdörtgen alanın kuzey duvarı arasında bir koridor
oluşturulmuştur. Kuzey bölümün doğu duvarında
içten trikonkhios planlı, dıştan yarım daire şeklinde apsidal bir niş yer almaktadır.
Niş yarım kubbelerinde figürlü duvar resimleri görülmektedir. Kuzey duvar önünde
caddeye paralel uzanan bir portiko tespit edilmiştir.
Roma Dönemi’nde palaestra ya da agora olarak inşa edilmiş yapının, Hıristiyanlık ile
beraber kiliseye dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır.
Kentin içine yerleştiği vadiyi güney yönde Musa Dağının yamaçları sınırlar. Yamaçların doğusunda yer alan Yeremeci Burnu, denize doğru çıkıntı yaparak, Olympos Kenti’nin deniz kıyısında kalan alanının doğal bir liman görünümü kazanmasını sağlamıştır. Bu alanda yamaçlar üzerinde oluşturulan teraslarda doğu-batı yönelişinde uzanan ve bağlantıları kuzey-güney yönelişli merdivenler ile sağlanmış sokaklar tespit edilmiştir. Aralarında yaklaşık 10 metre kot farkı olan iki teras üzerinde, üç nefli bazilikal plan şemasında inşa edilmiş iki kilise yer alır.
1987 - 2019 /
Antalya, Olympos Kazısı, Alan Sorumlusu ve Kazı Başkanı Yardımcısı Vekili
19 Mayıs 2019'da vahim bir olay sonucu kaybettiğimiz Ekip Arkadaşımız, Hocamız, Kardeşimiz,
Oğlumuz.. #SinanSertel 'in hatırasına,
SİZ DE FİRMA OLARAK ARKEOLOJİK KAZIYA DESTEK VERMEK İSTERSENİZ, DOSYAMIZI İSTEYEBİLİRSİNİZ
SPONSORLUK DOSYASI